Kabak Tatlısı
- 4 kg. kuru beyaz kestane kabağı
- 4 kg. şeker
- 1 bardak su
- 1/2 kg. çekilmiş fındık
Yapılışı: Kabaklar soyulur, uzun uzun kesilir, doğranır, yıkanır, üzerine şeker dökülür. 1 taşım kaynatılır, 3 saat bekletilir. Orta hararetli ateşte pişirilir. Tencerenin ağzı açılır. Soğuyunca kabaklar servis tabağına yerleştirilir. Servis yapılırken üzerine fındık serpilir.
Hamsiköy Sütlacı
- 2 litre süt
- 1 su bardağı pirinç
- Arzuya göre şeker
Yapılışı: Süt kaynatılır, pirinç yıkanıp ilave edilir. Pirinç iyice yumuşayınca şeker ilave edilir. Koyulaşınca ateşten alınır. Fırına dayanıklı kablarda fırınlanır.
Lahana Sarması
- 2 bardak haşlanmış Pirinç
- 7-8 adet haşlanmış lahana yaprağı
- 250 gr. kıyma
- 1 büyük baş soğan
- 1 adet küp doğranmış domates
- 1/2 demet dereotu
- 1 adet limon
- 2 çorba kaşığı zeytinyağı
- 2 çorba kaşığı pastörize yoğurt
- 1 şeker kaşığı yenibahar ve karabiber
- Yeterince tuz
Yapılışı: Yemeklik doğradığınız soğanı ve kıymayı zeytinyağında kavurun. İçine dere otu, pirinç, domates, yenibahar, karabiber ve tuzunu ilave edip 5 dakika daha kavurun. Hazırlamış olduğunuz bu içi lahana yapraklarının içine yerleştirip dolma şeklinde sarın. Fırın kabına dolmaları dizin ve 5 dakika fırınlayın. Yanında garnitür olarak yoğurt ve limon kullanarak servis yapabilirsiniz.
Trabzon Kıymalısı
- 350 gr. Hamur
- 200 gr. Orta yağlı kıyma
- Bir miktar soğan
- Maydanoz
- Az miktarda domates ve arzu edilirse
- Acı biber
YapılışıYuvarlak şekilde (değermi) açılan hamur içine hazırlanan kıyma ve malzemesi konularak çiğ olarak fırında pişirilir. Pişirme anında kıyma birkaç kez karıştırılır. Arzuya göre yumurta ve az yağ konulabilir.
Kuymak
Malzemeler:
Taze süt kaymağı veya 4 kaşık tereyağı, göz kararı su, tuz, fırınlı mısır unu, imansız peynir (1 Kase peynir doğranmış), 1 kaşık dolusu tereyağı
Yapılışı:
Kaymağı veya tereyağını tavaya koyduktan sonra eriyince bir miktar su katılırSu kaynadıktan sonra tuzu katılır. Unu tahta kaşıkla kaynayan suya yavaş yavaş karıştırarak katılır. Muhallebi kıvamına gelene kadar pişirilir. Peyniri katıldıktan sonra hafif ateşte fıkırdamaya başlayınca ateş söndürülür. 2-3 dakika sonra peynir çekilecek tarzda tavada döndürülür. Ortasına bir kaşık tereyağı koyulur ve sıcak servis yapılır.
Laz Böreği
Malzemeler:
Kremasının malzemesi:
5 su bardağı süt, 2 adet köy yumurtası, 1 paket sana yağı, 5 kaşık tereyağı, 3 su bardağı şeker, 1 su bardağı un, 1 su bardağı nişasta, bir tutam tuz ve fındık içi.
Şurubu için gereken malzemeler:
3 su bardağı şeker, 2.5 su bardağı su, 1-2 damla limon suyu.
Hamurunun malzemeleri:
3.5 su bardağı un, 1 adet yumurta, 3 yemek kaşığı zeytinyağı, bir tutam tuz.
Yapılışı:
3.5 su bardağı unu, 1 yumurtayı 2 kaşık zeytinyağını harmanlayıp su ile yoğurup kulak memesi yumuşaklığında hamur yapılıp 13 parçaya bölünür. 13. Parça diğer parçalardan daha büyük olacak. Üstüne bir bez sererek 15 dakika bekletilecek. Kremasının yapılışı: 5 su bardağı sütü, 2 yumurtayı 2 kaşık tereyağını 1 su bardağı unu, 1 su bardağı nişastayı tencerede karıştırıp ateşin üzerinde yavaş yavaş karıştırarak kremayı kıvamına getirin, İçine tuzunu ve 3 su bardağı şekeri de koyup iyice karıştırın kaynamaya başlayınca altını söndürüp soğumaya bırakın. Dinlenen hamurları tek tek nişastalayıp incecik yufkalar halinde açın, tepsiyi yağlayın, 5 yufkayı açıp aralarına margarin ve tereyağını eritip yufkalara sürün, yağınüstüne fındık içi de serpin. 6. hamur diğerlerinden büyük olduğu için tepsiyi taşacak şekilde açın, yağını sürün, fındığını dökün ve kremayı kaşık kaşık tepsinin her tarafına döşeyin. Kremanın üstüne fındıkla beraber yağ sürün. Diğer 5 yaprağı da aynı şekilde açıp yağlayıp fındıklayın ve 3 parmak eninde kareler şeklinde kesin. Kestikten sonra yağlayın 150-200 derecede pişirin. Arzuya göre ballanmış olarak veya pudra şekeri dökerek sade yenebilir. (Şurubuda pişen börekte ılık olacak)
Kara Lahana
Malzemeler:
2 bağ kara lahana, 1/2 litre kaynar su, 50 gram kuyruk yağı, 100-200 gr. Kıyma, 2 baş soğan, 1 kaşık salça, 1.5 çay bardağı pirinç, tuz
Yapılışı:
Lahana yıkanıp doğranır. Bunlar kaynar suya atılarak haşlanır. İyice pişince tencere aşağıya alınarak lahanalar sıkılıp, suyu çıkarılır. Başka bir tencerede lahanalarla kuyruk yağı, kıyma ve doğranmış soğan ilave edilip, tuzu konur. Bu malzemeler biraz kaynadıktan sonra tencere ateşten indirilir ve servis yapılır.
Vakfıkebir Ekmeği
Vakfıkebir Taş Fırın Ekmeği geçmişi, fırını, pişirilmesi, şekli, tadı ve bayatlamayan özelliği ile yalnızca Türkiye’de değil dünyada da eşi olmayan ve dilimle satılan tek ekmektir. Yayla kültürü gereği hayvancılıkla uğraşan ve ilkbaharda yaylaya çıkan aileler 2-3 gün süren yayla yolculuğu yapmaktaydılar. Bunun doğal sonucu olarak 2-3 gün boyunca bayatlamayan ekmeğe duyulan ihtiyaç taş fırın ekmeğinin icadına yol açmıştır. Yayla kültürünün hakim olduğu her yerde buna benzer ekmekler üretilmesine rağmen hiçbirisi Vakfıkebir Taş Fırın Ekmeği kadar ihtiyacı karşılamamıştır. Geçmişi yüzyıllar öncesine dayanan bu ekmek bugün ülkemizin her yanında üretilmesine ve Trabzon Ekmeği olarak bilinmesine rağmen aslına uygun üretimin yapıldığı tek yer Vakfıkebir’dir. Taş fırın ekmeğini özel kılan pişirildiği fırın başta olmak üzere, suyu, odunu, unu, mayası, havası, şekli, ağırlığı ve pişiren ustasıdır. Bu nedenledir ki ülkemizin her yanında üretilmesine rağmen Vakfıkebir standardı hiçbir zaman yakalanamamaktadır.
Ekmeğin Özellikleri
-Vakfıkebir Ekmeği, tadımlık değil doyumluktur.
-Ekmeklerin büyük yapılması sonucu pişirme süresi uzadığından dış kabuk kalın, ekmeğin iç kısmı yumuşak, pişkin ve arzu edilen büyüklüklerde gözeneklere sahip olur.
-Ekmeğin bayatlama süresi uzun olur. Uygun saklama koşullarında 5-15 gün kadar bozulmadan saklanabilir. Bu ekmek soğuduktan sonra temiz bezlere sarılı olarak rutubetsiz ortamlarda tahta kutular içerisinde 5-10 gün arasında, kağıda sarılı ve naylon poşete geçirilmiş olarak buzdolabında 10-15 gün saklanabilmektedir.
-Tek ekmek olduğu için rahat taşınır ve saklanması kolaydır.
-Odun ateşinde piştiği ve ekşi maya kullanılarak yapıldığı için kendine has bir lezzeti vardır. Ekşi maya ile yapılan ekmekler iyi kabarır, geç bayatlar.
-Pişme süresi uzun olduğundan ve iyi piştiğinden dolayı yenildiğinde midede şişkinlik yapmaz.
-Az miktarda isteyenlere kesilerek gramaj ile satılabilir.
-Keskin bıçak kullanılarak kesildiğinde ufalanmaz.
Sürmene Bıçağı
Sürmene bıçağı, Trabzon’un Sürmene ilçesinde üretilen bir üründür. Sürmene bıçağı sadece bir bıçak üretimi değildir. Aynı zamanda bu bir sanat icrasıdır. Bu sanat çeliğe şekil vermenin yanı sıra, kemiğe, boynuza, ağaca; kartal, serçe, aslan ve kurt resimlerini nakş etmektir. Bu sanat, bıçak resimlerinde de görülmektedir.
Mısır Ekmeği
Plekiler üç kiloluktan altı kiloluğa kadar küçükten büyüiğe doğru sıralanır. Diyelimki üç kiloluk plekide ekmek yapmaya karar verdik: Tok bir ateş yakar, ateşin iki yanına demir ayakları koyarız, plekiyi ağzı aşağı olarak bu demirleıin üzerine yerleştiririz.
Ateş plekiyi iyice kızdırırken bol köz ve kül de bırakır. Bu arada ekmek hamurunu sıcak su ile yoğurmak için yanan ateşin kenarına bir güğüm su konur. Pleki ateşin Üzerinde pişedursun, biz diğer yandan ekmek hamurunu hazırlarız. En eskilerde ekmek teknesi ağaçtandı ve çekme olarak yapılırdı. Anbardan üç kiloluk un alarak ekmek teknesine elekleıiz. Tuz kalın olduğundan bir kapa konur ve sıcak su ile temizlendikten sonra eritilerek teknedeki unun ortasına dökülür, yeteri kadar da el yakan sıcak su ilave edilir ve hamur iyice yoğrulur. Bu arada sıcak su eli yakar ve hamur parmaklara yapışır. Bunun için hamuru yoğuran kadın, yanında bir sahanla bir miktar soğuk su alır ve zaman zaman elini bu soğuk suya batırarak ve parmaklardan temizliyerek işini tamamlar. Yoğurma işi bitince hamur yuvarlak hale getirilir ve tekneye konan bir tutam un üzerine gezdiriliı. Bu unlar hamunın plekiye yapış masım önler. Ekmek hamuruna bir miktar şeker, bir miktar balli lobya unu, bir miktar zeytinyağı koymak ekmeğe tad verir. Süt ve yumurta da konabilir. Hamur tarif edildiği gibi yoğrulduktan sonra sıra pişirmeye gelmiştir. Şimdi de ekmeğin pişiıilmesini görelim.Pleki, iyice piştiğine emin olunduktan sonra (Pişmiş plekinin üzerine bırakılan bir damla su hemen buharlaş ir) bir kukari ve bir parça paçavra yardımıyla ateş in üzerinden alınır ve yana çekilir. Hazırlanan hamur sıcak olan plekiye yerleştirilir ve çevirme ekmek yapilacaksa pleki paçavra ile dildendirilir, içindeki hamur elin ayasına alınarak plekiye ters konur. Böylece yapışmayı önleyen un da görevini yapmıştır. Ateşteki közler ve küller kenara çekilerek pleki, alttan da kızmış olan ocak taşının üzerine sürülür ve üzeri bir sacla kapatılarak, sac üzerine hafif bir ateş yakilır. Aıtan küller ve közlerle plekinin çevresi çepeçevıe sanlır. Böylece plekideki ekmek alttan, üstten ve yanlardan yavaş yavaş pişer. Üstten kızarmışsa pişmiş demektir. Iyi bir usta, ateşi ustalikla yakarak olduğu gib bırakır ve ekmeğin pişip pişmediğini kontrol etmeye gerek görmez.Sıcak ekmek, tereyağı ve minci ile katık edilince bir hoş olur. Aclığı fevkalade giderir ve başka bir şey istemez.
Telkari
Telkari Sanatı Osmanlı döneminden buyana Trabzon’da Trabzon Telkari adı altında icra edilir. İlk zamanlarda gelinlerin hamam takunyalarında kullanılmış ve zamanla bu sanat takı ve sus eşyası olarak insanların kullanımına sunulmuştur. Trabzon Telkari Sanatı'nın üretim tekniğinin genel özelliklerini taşımakla beraber örgü dokusu Trabzon yöresine has özelleşmiştir.
Trabzon da Telkari Sanatı genellikle hediyelik eşya, aksesuarlarda kullanılır ve pazarlamaya sunulur. Son dönemlerde Trabzon Hasırı tokalarında dahi farklı modellerle kullanılmakta ve büyük ilgi görmektedir.
Trabzon Telkari 0.25 mm kalınlıklarındaki iki telin burulup silindirde yassılaştırıldıktan sonra oluşan yassı telin dantel gibi örülmesiyle meydana gelir. Çok hassas işlemlerden geçen Trabzon Telkari ustaların becerisi derecesinde estetik değerini oluşturur. Ustaların zevkine sanata bakışına göre farklı modellerle pazara sunulur.
Son zamanlarda Trabzon da çeşitli kurumlar Trabzon El Sanatını geliştirmek amaçlı kurslar düzenlemektedir. Trabzon Çıraklık Eğitim Merkezi de belge sahibi kalifiye sanatkârlar yetiştirmektedir.
Trabzon Telkari Sanatı Trabzon El Sanatları grubunda ağırlıklı bir yeri vardır. Trabzon Hasırı ile beraber dünyaya pazarlanmaktadır. Türkiye’de de birçok eve süs eşyası veya takı olarak girmiştir. Son zamanlarda plaket veya yarışmada derece alanlara kupa olarak verilmektedir. Trabzon'a gelen her ziyaretçi Trabzon Telkari ürünlerini görmeden gitmez.
Trabzon Hasırı
Trabzon Hasırı’nın takı olarak üretimi Osmanlı döneminde Trabzon da başlamıştır. Örgü şeklinin teknik kökeni çok eski çağlarda ki şövalyelerin zırhının örgü şekline dayanır. İlk olarak Trabzon Hasır, beylerin kılıçlarına kemer olarak üretilir ve sonradan takı eşyasına dönüşür. Trabzon’un bir ticaret şehri oluşu ve ipek yolu üzerinde bulunuşu sebebiyle bu takı sanatı günümüze kadar yaşama şansı bulur.
Trabzon Hasarı 900 ayar Gümüş ve 22 (916) ayar Altın olarak üretilmektedir. Çok özenli işlemler sonuncunda 0,3 mm ve 0.35 mm kalınlığında oluşturulan Hasır teli il olarak Trabzon’un örücü bayanlarına örmeleri için verilmektedir. Yüzyıllardır bu Sanatı yaşatan örücü bayanların, hünerli ellerinde uzun sureli uğraşlarla şekillenen Hasır örgüler sonra atölyelerimizde değerli ustalarımız tarafından takı olarak hazırlanır. Hasır atölyelerde birçok önemli ince işlemden geçer. Sonra yine atölyelerde çeşitli toka tasarımlarıyla farklılık ve çeşitlilik kazanır.
Trabzon Hasırı bayanlara daha çok kemer, bilezik, gerdanlık, küpe, yüzük, broş olarak sunulur. Erkeklere daha çok kravat iğnesi ve kol düğmesi olarak sunulur.
Kazaziye
M.Ö 2800 yılının ikinci yarısında hüküm sürmüş olan Lidyalılardan Anadolu insanına miras kalmıştır. Kazazlık Sanatı Osmanlı İmparatorluğu zamanında anadolunun önemli yerlerinde yaşatılmıştır. Ancak Cumhuriyet kurulduktan sonra bu sanat sadece Trabzon da devam ettirilmiştir.
Kazazlık Sanatının devam etmesi ve yaygınlaşması için son zamanlarda Trabzon’daki bazı kurumlar ve Trabzon Kuyumcular Odası kurslar düzenlemekte ve iş bilen kişi sayısını artırmaktadır.
Şuan belki yaygın bir şekilde tanınmayan Kazazlık Sanatı yapılan çalışmalar ile çok yakın gelecekte Dünya'da talep edilen El Sanatı ürünü olması beklenmektedir.
Kazaz Sanatı 0,08 mikron inceliğinde, 24 ayar Altın veya 1000 ayar Gümüş Telin ipek tel üzerine özel bir yöntemle sarılması ile biraz daha kalın ve sağlam tel haline getirilir. Sonrasında bayanlar tarafından bu tel dikiş iğnesine takılarak çeşitli model örgülü takılar haline getirilir.
Kazaziye Sanatı da tamamen el emeği ürünüdür. Bu ürünlerin örgü şekilleri ören kişilerin kendi özel isteklerine göre farklı model ve tasarımlarda şekillendirilebilir. Çok zarif görünümünün yanında bu ürünler aynı zamanda da sağlamdırlar.
Hamsi
Uzmanlar İyot Açısından Son Derece Zengin Olan Hamsinin Zekâ Gelişimine Çok Büyük Faydaları Olduğunu Söyledi. Kendisi Küçük Faydaları Büyük, 'denizlerin Kralı, Sofraların Tacı' Hamsi, Zengin Bir Protein Deposu Olmaktan Başka Bol Miktarda İyot İçermesi Dolayısıyla Zekâ Gelişimi Açısından Da Faydalı Bir Besin Olarak Gösteriliyor. Ekmeğinden Pilavına, Buğulamasından Izgarasına, Unundan Yağına Kadar Çok Geniş Bir Kullanım Pörtföyü Bulunan Ve Fıkralara Konu Olan Hamsi, Karadeniz Yöresinin Ve Kültürünün Sembolü Haline Gelirken Kış Mevsiminin Yaklaşmasıyla Yolları Gözleniyor Ve Yılda 3-4 Ay Boyunca Bolca Tüketiliyor.
Kemençe
Kemençe, Doğu Karadeniz bölgesinde yaygın olan ve rebap, keman türü yaylı çalgılarla akraba olduğu sanılan, bir yay yardımıyla çalınan üç telli geleneksel halk çalgısının adı olup, klasik kemençe ile karıştırılmasını önlemek amacıyla Karadeniz kemençesi ya da Laz kemençesi olarak da adlandırılmaktadır. Bilinen en eski yaylı enstruman olan rebap (Arapça rababah) Avrupa’ya, 9. yüzyılda Bizans üzerinden (lyra adıyla) ve MS 11. yüzyılda Müslüman Arapların kontrolü altında olduğu dönemde İspanya üzerinden Rebec adıyla iki koldan yayılmış, Orta Çağ ve Erken Rönesans dönemi boyunca yoğun olarak kullanılmıştır.[1] Çok sayıda farklı teoriye karşın Karadeniz kemençesinin Rumlar tarafından Kapadokya kemanesi olarak da adlandırılan Kabak kemaneden form olarak ne zaman farklılaştığı kesin olarak bilinmemektedir.Karadeniz kemençesi kuman kıpçaklarının çalgısıdır.Gagavuz türkleri kumança demektedir.